dünya yaşamında bazı “kuantum” yani atomaltı parçacıklarının gizil güçlerinin farkına varan “özvarlık”, daha neler yapması gerektiğinin de farkına varır. Bu zihin durumu içinde varlığının daha üst bir zevk ve huşu durumu tanımlanamazancak benzetilebilir ya da simgelenebilir. Bu nedenle Kutsal Kitabımız Kur’an cennetle ilgili olarak benzetmeli ve simgesel bir dil kullanmıştır. Bilimsel dil ile anlatıldığı gibi “gökler”, cennetler ve cehennemler bu evrenin her köşesinin bu dünyadaki kuantum kuramına göreher atomaltı boyutlarındaki ışınsal ve dalgasal yapıdaki parçacıklarla doğrudan doğruya bağlandığı bir evrende başka bir gerçeklik biçimidir. Tek ve gerçek varlık daha yüksek yaratıcı işlemleriyle ya da “ol” buyruğuyla,“İnsan Özvarlık”ları üzerindedaha büyük “özvarlık” aydınlıkları olarak belirecektir. Bir başka deyişle, “öteevren”, burada herbir “İnsan Özvarlık”larının içinde gizil güç olarak bekleyen ve yüksek zihinsel deneyimler halinde yaşanarak ve adım adım gelişen bir olgudur. Fizikçilerin deyimi ile, bu holografik sahnenin(Bu model, evrenin üç boyutlu fiziksel gerçekliğinin iki boyutta gerçekleşen temel etkileşimler şeklinde tanımlanabileceğini ileri süren bilimsel bir kuramdır.)arkasında “sonsuzbirilerigelişim” olanağı vardır.
Yüce Allah İnşikak Suresi 84.19-20 ayetlerinde; “Kuşkusuz siz halden hale geçeceksiniz. Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?” diye bizlere ölümün bir son olmadığını yalnızca bir boyuttan başka bir boyuta bilinçsel bir geçiş işlemi olduğu konusunda çağlar öncesinden bildiriyor.
Diğer taraftan cehennem ise, yaşadığımız dünya boyutundaki kendi iradeniz, tercihiniz, davranışlarınızın ve duygularınızın, gerçek acı, hüzün, pişmanlık ve kendi yaptıklarının karşılığı olarak yüzleşmeleri gereken her türlü fiillerine karşılık bulmaktır. Kurbanlar oldukça, kuşaklar boyu etkisi varolan şeytanlık yayılacak, şeytanlık yayılma alanı buldukça, suçlular kendi cehennemlerinde yaşamaya devam edeceklerdir. Üstelik de onların Müslüman, Hristiyan, Musevi, ya da bir başka inanca sahip olması hiç de önemli değildir. Cehennemleri kendi içindedir. Kısacası herkes kendi irade ve tercihlerinin karşılıklarını göreceklerdir.
Zilzal Suresi 99.7-8 ayetleri;“Artık kim zerre ağırlığınca bir iyilik yaparsa, onun ödülünü görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”Ayetleri ile,
Kıyamet Suresi 75.13-15 ayetleri;“O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir. Üstelik, özürlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine tanıktır.” Ayetleri bu gerçekleri bize tartışma götürmez bir biçimde bize bildiriyor.
Ruhumuzun, bilincimizin ve zihnimizin günümüz bilim dünyasında“holografik”denilen ve her şeyin özü olan atomaltı yapısındaki ışınsal ve dalgasal parçacıkların doğası yeni gerçeklik altında dünyadaki yaşamın en ince ayrıntılarına kadar tüm yaratılışa girebilecek ve insanların yaşam sırasındaki hareketlerininYaratanınbuyruklarına ve öğütlerine uyup uymadığını ve uyulmadı ise o sıranın en altlarına atılabileceğiniyani dinsel öğretilerdeki hesap gününde aynı bilinçle bilir.
Bir gün bizim “ruh”umuzda yani özvarlığımız olan bilinçli yapımız mekandan uzak, öte ve dışında olarak tüm yaratılış gerçekliği ile bağlı olacaktır. İstenilen düzen adına içinde bulunduğumuz bu evrenler dürüldüğünde, Kur’an’da belirtildiği üzere “yeni bir gerçeklik, yani yerler ve gökler enindeki cennet” oluşacak ve cennet ve cehennem oradan doğacaktır.
Öyleyse, tek gerçeklik yaşamı olan sonsuzluk boyutuna geçiş sürecine bilinçsel olarak ne kadar hazırız acaba?