Yurttan Sesler
Ne güzel arkadaşlarım var...
Sol eliyle çıkardığı gözlüğü ağzına yaklaştırıp camlarına hohladı, sağ elindeki sarı bezle dikkatlice sildi, havaya kaldırdı, leke kalıp kalmadığını kontrol ettikten sonra yeniden taktı. Bezi iki eliyle dörde katlayıp ceketinin iç cebine koyarken bıyık altı bir gülümsemeyle önce bana, sonra da kanun taksimi çalan masadaki cep telefonuma bakarak imalı soruyu sordu;
- Yav sen türkü seversin sanıyordum. Türk sanat müziği dinlediğini hiç görmemiştim.
- Evet, türkü severim ama Türk sanat müziği de dinlerim. Genç yaşlarda o derin sözler pek anlam ifade etmese de zamanla yüreğe işler hale geliyor. Şu bestenin zerafetine bir bakar mısın, nasıl ince ince işlenmiş;
Nihansın dideden ey mest-i nazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım
Benim sensin felekte çare sazım
Bana sensiz cihanda can ne lazım
Hele de bu şarkıyı Hamiyet YÜCESES’ten bir dinle, erirsin ığıl ığıl.
Sanat müziği icracılarında gıpta edilecek bir nezaket ve zarafet oluyor. Öfkelerini bile sanatsal marifetle ifade ediyorlar. Mesela Sıtkı ANGINBAŞ adlı biri var. Muhtemelen kendisinden çok daha genç bir hanımın ilgisinindeki yanlışı dile getirişi, incitmeden reddedişi hakikaten şapka çıkaracak bir saygıyı hak ediyor. Allah aşkına şu inceliğe bir bakar mısın;
Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
Olmaz meleğim böyle bir aşk bende vakit geç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
Böyle naif bir ruha sahip olan insanın yanında yöresinde bulunmak ne büyük şans, düşünebiliyor musun. Hayatı doğru anlayıp, sakin ve dingin bir ruhla yaşıyorlar. Nasiplenmemek mümkün değil.
Keder, hüzün, hicran ve daha ne varsa insanın canını acıtan, mikro ölçeklerle tanımlayan sözler, ezgilerle dolu bir derya bu sanat müziği.
Gamzedeyim deva bulmam şarkısını bilirsin. En azından duymuşsundur radyo ya da televizyonda. Melihat GÜLSES’ten dinlemeni tavsiye ederim. Kadife yumuşaklığı bir ses... Ağızla bir yiyeceğin tadını nasıl hissediyorsan, kulakla da aynı şekilde, ses lezzetine doyuyorsun. Hele hele enstrümanların birbiriyle şakalaşır, paslaşır gibi bir formu var ki... Afiyetle dinle desem yanlış laf etmiş olmam.
Ben anlatırken, psikolojik durumumu tahlil ediyormuş gibi gözlerini kısarak bakıyordu. Bir fırsat bulsam da araya girsem der gibiydi zaten hali. Sözüme devem etmeme fırsat vermedi. Kendinden çok emin bir uzman psikolog kasılmasıyla;
- Sen yaşlanmışsın Tayfun. İhtiyar işi bunlar aslanım. Neşeli şeyler dinle, gamlı hüzünlü şeyler dinleyip bunaltma kendini.
- Asıl sen kendine bak. Hayatın hızına kendini kaptırmış gidiyorsun. Kendini halen genç sanıyorsun. Biraz iç dünyanla ilgilen kardeş. Çalış, hep çalış... Nereye kadar?.. Bizar içini dinle, içinle ilgilen. Ne desem boş, biliyorum, dinlemezsin tavsiyemi. Bi dur, sana İsmail Dede Efendi den Yine Bir Gül Nihal şarkısını dinleteyim. Birazdan kalabalık olur bura, dinleyemeyiz.
Etrafa bakındım, diğer masalarda rahatsız edebileceğimiz birileri var mı diye kontrol edip emin olduktan sonra telefonumdan şarkıyı açtım.
Şarkı başladığında suratını buruşturdu, isteksizce dinlemeye başladı. Şarkı devam ettikçe sözler ve ezgideki tılsımla mest olmaya başladı. Hem O hem ben, derinlere daldık, uzaklara gittik, mest bir ruh haliyle şarkıyı dinledik...
Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü
Sim ten gonca fem bibedel ol güzel
Ateşin ruhledi yaktı bu gönlümü
Pür eda pür cefa pek küçük pek güzel
Görmedim kimsede böyle bir dilruba
Böyle kaş böyle göz böyle el böyle yüz
Aşıkın bağrını üzmeye göz süzer
El aman pek yaman her zaman ol güzel
Şarkı bitti, bizimki derin bir iç çekti;
- Vay bee!.. Güzelmiş hakikaten. Ne geldi aklıma biliyor musun Tayfun?
- Ne geldi?
- Hani, radyo programı yaptığın yıllarda okuduğun bir şiir vardı ya... Neydii... Hah!
CAN kuşum zindanda, ruhum kafeste
Yok artık gönlümde o mahur beste
Zehir solur oldum her bir nefeste
Bağlandı yollarım, gelemiyorum...
- Evet, program fragmanlarımda da okumuştum bu dörtlüğü. Harika bir şiir. Şairi de harika bir adam. Hemşehrim. Yaşça benden büyüklüğü olsa da çocukluk, gençlik arkadaşım Ergün KÜÇÜK’ün eseri. Allah selamet versin.
- Ne güzel ahbapların, arkadaşların var senin, valla imreniyorum.
- Sağ ol ARKADAŞIM...
Bu küçük ve imalı jestimden büyük mutluk duydu, gözleri doldu. Duygulandığını belli etmemeye çalıştı, “Hadi gidelim artık” deyip zengin kalkışı yaptı. İki eliyle masaya dayanarak ayağa kalktı ve önüme düşüp yürümeye başladı. Dönüp tabelaya baktı “La ne adamsın sen. Gramofon muş ya bu kafe nin adı” dedi, ellerini ceplerine sokup yürümeye devam etti. Dilinde mırıl mırıl bir şarkı. Biraz hüzünlü, biraz şen...
“YİNE BİR GÜL NİHAL ALDI BU GÖNLÜMÜ
..........”
Ne güzel ahbaplarım, arkadaşlarım var, dedim içimden. Ne güzel arkadaşlarım var...
Tayfun Toprak ÜNAL
Fotoğrafın yazı ile alakası % 100